HOŞGELDİN

ALLAHIM SEN BENİ DOSTLARIMDAN KORU DÜŞMANLARIMLA BEN SAVAŞIRIM


3 Nisan 2008 Perşembe

SON KEZ


Dipteydim; çünkü tekrar dibe çakılmam için böyle olması gerekiyordu ve ben ilk defa oyunu kurallarına göre oynamak istiyordum..

Nasıl tanıştığımızı hatırlamıyorum, o zamanlar benim için önemli değildin ki. Sonradan da seni neyin o kadar önemli yaptığını anlayabilseydim eğer o kadar sevemezdim zaten. Söyledim ya dipteydim. Işığına aldanıp yüzeye çıkmaya çalıştıkça nefesimin yetmeyecegini bilmiyordum henüz ve çırpındıkça kaçınılmaz ölümüme daha da yaklaşıyordum.

Günler çabucak geçiyor, akşamlar kül tablasında birikiyordu. Sen beni sevmemeye, bense tam tersine kendimi inandırmaya devam ediyordum. Sahi beni hiç sevdin mi?

Senden çok daha fazla hak edenlerin olmasına rağmen o şatafatlı, pahalı ve parıltılı oyuncağa sahip olmanın gururu gözlerinden okunuyordu her gülümseyişinde. Tabii sevip sevmediğine karar veremediğin bu oyuncağı kırıp paramparça etmeden anlayamazdın sevip sevmediğini. Üstelik kırıldıktan sonra parçaların eskisi gibi birleşmeyeceğini de bilmiyordun ama öğrendin.

Beni sevmediğini saklamamaya başladığın ilk an bakışlarımı senden kaçırırken televizyonda bir ameliyat masası ilişmişti gözüme ve hiç ameliyat olmamış olmama rağmen ameliyat masasının soğuğunu hissettim iliklerime kadar. İşte midemin bulantısıyla televizyonu kapatmayı akıl edebilmem de o ana denk geliyor ve yeşilden nefret etmeye başlamam ve senin tüm olanları anlayamaman. Senden nefret etmeyi başaramıyormuşum demek ki o günlerde, tuhaf.

Bilmiyorum hiç tattın mı kaybetme korkusunu, ilaç kokan bekleme salonunda sıranı beklersin ya işte öyle bir bekleyiş. Başka şeyler düşünmeye çalıştıkça daha da ağırlaşan koku, baş dönmesi, uğultu ve çevrende biriken insanların ayırt edilemeyen yüzleri. Beni sevdiğini söylediğin ilk günden beri beni terk edeceğin günü bekledim işte. Adımı söyledikten sonraki her suskunluğunun ardından hep aynı korku git gide büyüyen. Lütfen şimdi bana "bitti" deme, çünkü ben bu korkuyla yaşamaya çok alıştım.

Beynim ve vücudum aynı anda çalışıyor olsaydı sen kapıyı yüzüme çarpmadan önce sigaramdan bir nefes daha çekmek yerine "gitme" diyebilirdim. Sonuçta ne sana söz geçirebildim ve vücuduma. Sadece "gitme" demeyi düşündüm ama konuşmak o kadar yorucu geliyordu ki düşünüyor ama uygulamaya geçemiyordum. Ben de kendimi cezalandırdım ve bi nefes daha çektim içime, gözlerim yandı ama ağlamadım. Acaba ağlasaydım içimde biriken zehir akar mıydı? Belki o zaman içimde sadece senli günlerin tortusu kalırdı ki boğazımı kestiğimde de dibe çökmüş senli günlerden de kurtulurdum. Evet, ağlamalıydım.

Rüyamda yüksek bir yerden düşüyorum. Rüya olduğunu biliyorum ama yine de korkuyorum çünkü uyanamıyorum. Vücudum beton gibi suya çarpıyor, batıyorum. Gerçekten düştüysem parçalanmış olmalıyım. Hem parçalanmadıysam bile saçlarımdan tut -son kez dokun işte sevmesen de-, ölsem bile beni öldürmeye devam et, taş doldur ceplerime. Hayatındaki en kötü "şey"im ben, öldüğümden emin ol ki günün birinde ben de seni başka bir rüyadan uyandırmayayım. Bu senden son isteğim, öldür beni son kez



Kıyının suyu, suyun kıyı sevmesi kadar, kıyısı olan bütün suları sen bilecek kadar, müziğin içinde eriyip sana gelecek kadar ve senin müzik olup içime dolman kadar sevdim seni.

BİR SUS ÇÖKER İÇİME

Öyle bir an geldi ki; artık hep hasret kokuyordu yağan yağmurlar... Gülmek nedir bilmiyordu içimdeki çocuk; yaşamak ağır bir yüktü omuzlarında; ne sevdiği yağmurlarda ıslanmak istedi ne de yaşamak!


Yüreğim, yaşayan bir ölüydü; kime sarıldıysam hüzün bulaştı ellerine; oysa onlar hüznü bilmezlerdi. Ve bir dağ başı ıssızlığı gibi gömüldüm içime.


Kendimde eğer ki bulamıyorsam yaşama gücünü, neye yarar ki çabalarım? Ve her uykuya dalışlarımda ne kadar çok istedim bir daha hiç uyanmamayı.


Ölümlerini yakıştaramadıklarım birer birer çıktığında hayatımdan; her biri kendince bir boşluğu bırakıp gitti ardında. Yaşama sevincim, onlarla birlikte karıştı toprağa. Birbirinin aynısı olan günler, bitmeyen sancılardı...


Mühürleyip dudaklarımı, tıkayıp kulaklarımı ve kapamayı denedim gözlerimi. Buna rağmen içimdeki sessizlik büyüdükçe büyüdü; yazmak da yetmedi; yetersiz geldi kelimeler ama yine de en zoru kendimi hiç bulamayışım...


Kaç kişi için anlamı vardı ki varlığımın ve kaç kişi için sığınacak bir limandı bu yüreğim?... Söylemesem, yazmasam ben de herkes gibiyim işte; sağır, dilsiz ve kör.


Ölümlerini yakıştıramadıklarım, birer birer çıktığında hayatımdan; ne bırakılan boşlukları doldurabildim ne de o boşlukları birileri...


Ben her gün öldüm öldüm dirildim ama bu yüreğim yaşıyor senin için...

YİNE BEKLERİZ