HOŞGELDİN

ALLAHIM SEN BENİ DOSTLARIMDAN KORU DÜŞMANLARIMLA BEN SAVAŞIRIM


16 Şubat 2008 Cumartesi

KEŞKELERLE DOLU SONBAHARIN DÜNÜNDEYİM....

Takatim kalmadı. Bu çelişki; atalarımdan bana miras kalan bir göz ağrısı gibi yakama ilişiyor. Uzaklaştıkça yaklaşıyorum. Bu yaklaşım benim harcım değil. Bu bitimsiz dünyadan kaçmadan evvelki son sözlerden çaldığım bu arzu beni sana yaklaştırıyor. Kaçmak neyi değiştirir. İşte karşımdasın. İşte ellerimde ellerin. Ve ben kaybolup gidiyorum.
Senden sonrası yokluk. Senden öncesi yokluk. Sen yokluk… ağır bir yükün omuzlarımda bıraktığı yaralardan hangisine dokunsam ince bir sızı. İnce bir kaybolmuşluk. Bu ikincilik, bu yenilgi, bu kaybediş, bu çıkmaz sokaklardan arta kalan duygular kimsesizliğimin serzenişidir. Hangisinden kaçsam diğeri yakamı bırakmıyor. Üşüyen ellerimi semaya kaldırsam bir tufan. Ve tufandan arta kalan bir tek sensin. Senden arta kalan bir şey yok hayatımda. Ya sen varsın, ya da hiç. Bırakma desem ellerimi, aydınlat desem gözlerimi, dokun desem o naif ellerinle hayatıma, dön desem… olmuyor.
Bu hayat bitti. Ve külünü eski mısır tanrılarının laneti gibi üzerime savurdu. Ve bu lanet, içimdeki tufanı çağırıyor büyük bir aşkla ve büyük bir nefretle. Sana dönüşmüş bütün hainler; peşlerindeki adamın kanını istiyorlar. Son hançeri sen suretinde saplayan ayrılık, kanlı elimi tutup uç uca geçmiş yanlışlığın ilmeğini boynuma takıyor. Yakın olan bi şey var. Uzak olan kendimden. Ölümden korkan bi şey. Ölümü özleyen… Ölümü öldüren bi şey. Bi şey var. Anlamasam da anlatamasam da; beni anlayan bi şey. Bana ağlayan bi şey. Bakır göz yaşları içinde bana doğru en masum tavrıyla, en acımasız duruşunu kendinden saklayan bi şey. Korkuyorum. Kendimden çakmak bu kadar zor olmamalı. Hayat devam ediyor. Hayat bitiyor. Ben bitiyorum, hayat devam ediyor. Bu çelişkiyi çekişim niye. Bu katlanmak değil, bu kader. Bu bakımsız yüzden süzen cümleler bana ait değil. Bu yüzsüz yüzden süzen kelimelerin hiçbiri yok benim sözlüğümde. Kelimelerim kayboldu, ben kayboldum. Bitti. Her şey bitti.
Hangi yöne dönsem içimdeki bu ince sızı damarlarıma karışıyor.
Kanımı akıtmalıyım.
Kanımı akıtmalıyım hayata.
Bunu yapabilirim.
Bunu yapmalıyım.
Buna bana yapamazsın.
Bunu bana yapmamalısın.
En temiz duygumun diz çöküp sana yalvarmasını bekliyorsan; bunu da yapabilirim.
Ama bunu yapmamalıyım.
Bunu yapamam.
Bütün duygularımı kirlettin. Ve kirlendi bu kan ellerinde. “elin el olmaktan çıktı.” Ve bütün kaybetmişler safının ikincisi olarak tarihe geçtim. Yine ikinciyim. Ve önümde sen varsın. Kaybedenlerin birincisi. Aklını kaçırmışların birincisi. Değer bilmeyenlerin birincisi. Ve şimdi git sahte dünyanda sahte insanların yasını tut. Tutsunlar seni ellerinden. Bir yatak macerasının ortasında son sözlerin duyulsun hayata dair.
Hıçkırıklarını tut.
Bu gözyaşları senin değil.
Bu sen değilsin.
Bu sen olamazsın.
Bu sen olmamalısın.
Bu sensin.
İşte tam bu sensin.
Sen, anlamını işte bu duruşta saklıyor. Beni yasaklayan bu duruş bir cinnet olmalı. Bu cinnet senin sahte dünyandan fışkıran soysuz bir hayrete dönüşse de; bunu gizlemeliyim. Seni baş başa bırakmalıyım yatağınla ve arkadaşınla. Son sözlerini duymamalıyım. Bu çocuk benim değil. Bir çöl macerasından peydahladığın bu çocuk benim değil. Üstümde iyi dursa da benim değil. Ben o çocuğu çoktan kaybettim gözlerinde. Çocuk katili gözlerinde.
Artık acımasızım. Hiçbir yanım acımıyor. “Acılar çekebilecek yaşa geldiğimde, acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.” Ve şimdi bir çok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitaba başından başlamaya mecalim yok. Kitap bitti. Eksik yanlarım; atladığım kitabın satır aralarından içime yaklaştıkça, büyüyen gözlerimin büyüsü söndü. Ne çok acı var. Ne çok yalan. Ne çok hiç’lik. Tarifi olmayan bu hiç’lik, bu terk ediliş, anlamını yitirinceye kadar hayatımda senden önce olan “hiç” bir şey bırakmadı. Senden sonrası boşluk. Dolmayan bir boşluk ve dolmayacak olan.
Unutmalıyım.
Unut diyorum kendime.
Unutmalısın.
Unutmalısın…
Bir yalan gibi. Bir zaman gibi. Bir an gibi. Bir rüya gibi unut diyorum. Olmuyor. Olacak. Olmalı. Seni silmeliyim hayatımdan. Senden öncekileri sildiğim gibi seni silmeliyim. Ne kadar büyütüyorum gözümde seni. Bu satırlar anlamsız aslında. Saçmalık bunların hepsi. Bunların hepsi beni sana çağırıyorlar. Tatminkar biri değilim belki ama böyle bitmemeliydi. Yanımdayken, gözümün önünden kayıp gitmemeliydin. Hayatımdan gitmemeliydin. Yine beceremedim. Dön başa. Kelimelerimi çaldın. Dönüp dolaşıp sana çıkıyorum. Senden çıkmak istedikçe dönüp dolaşıp sana çıkıyorum. Olmuyor. Bu sahtelik beni tatmin etmiyor.
Biraz sessizlik.
Biraz sessizlik…
Bu bana iyi gelecek.
Biraz sessizlik!...
Biraz SENsizlik!...
SEN
SİZ!...
[/b]

15 Şubat 2008 Cuma

çareler çaresiz sen yokken



Özlemek

Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttugunuzu sandiginiz
ya da yalnizca bir kere karsilastiginiz
ve özlemek için yeteri kadar tanimadiginiz birini
bir sabah çilginca özleyerek uyaniyorsunuz.

Rüyalariniz, içinizdeki o gizli,
esrarini ele vermez büyücü,
siz çarsaflarinizin arasinda,
bütün tehlikelerden uzak,
güvenle yattiginizi sandiginiz bir anda,
usulca ruhunuza sokulup,
sizden habersiz oralara yigilmis cephanelikleri
birer birer atesleyiveriyor.
infilaklarla sarsilarak uyaniyorsunuz.
Hayatinizda olmayan birini hayatiniza almak,
ona dokunmak,
onun sesini duymak için kivranirken
buluveriyorsunuz kendinizi...

Özlemek, o yakici istek,
bilinen herseyi ve önem sirasini degistiriveriyor.
Özlediginiz ise çok uzaklarda...
Yaninda olmasini istediginiz halde
yaninizda olmayan bir tek kisi,
yaniniza bile yaklasmadan,
hatta onu özlediginizden
ve onu istediginizden haberdar bile olmadan,
bütün hayati,
bütün görüntüleri eritip
baska kiliklara sokuyor...


YİNE BEKLERİZ